14 Nisan 2014 Pazartesi

Masalperest



Oyunun en ateşli noktasında başladı kuşak çatışması…
— Kızım kalk artık şu bilgisayarın başından.
- Bir dakika anne… Ölüp geliyorum hemen.
- Aman ağzından yel alsın yavrum o nasıl söz öyle?
- Anne öyle alelade bir ölmek değil bu.
- Ölümün aleladesi mi olurmuş? Vur tahtaya…
- Sunta olsa olur mu anne?
- Dalga geçme anneyle… Kalk hemen bilgisayarın başından tek kızımı bilgisayar terörüne kurban veremem.
- Anne az dur Counter oynuyorum. Şu arkadaşı öldürüp geleceğim.
O an babamın sesi duyuldu
- Bu kız salaktır olay mahallinde parmak izi bırakır. Delil bırakma lan…
- Ya baba bilgisayar oyunu bu!
Annem daha da şiddetlenmişti;
— Silahla oyun olmaz yavrum. Hadi gel artık…

Bunca tartışmanın ortasında öldürmenin huzuruna nasıl erebilirdim ki? Oyunu kapatıp doğrudan babam tarafından verilen koordinatların doğrultusunda yemek masasına oturdum. Ne zaman böyle savaş, cinayet, öldürme başlıkları gündeme gelse babam hemen Kıbrıs çıkartmasından bahsederdi. Ama bunun için de tepeden inme bir yol seçerdi.
- Kızım şu tuzluğu uzatsana…
- Peki anneciğim
İşte babama gün doğdu.
- Hanım, “Tuzluk” dedin de aklıma geldi. Kıbrıs çıkartmasındayız. Gece inanılmaz bir soğuk var. Rambo’yu bağlasan durmaz hani.
- Bey, sofrada konuşmasan şunları… Çocuğun psikolojisi bozuluyor.
- Dipcik gibidir benim aslan kızımın psikolojisi. Freud zeval vermesin… Değil mi lan?
- Öğmf…
- Ne dedi bu?
- Valla ben de anlamadım.
- Bak bu pirinç pilavı yeri geldiğinde öldürücüdür. Fırlatırım gözünün çapağına yığılır kalırsın yere. Bana öyle farklı dillerde konuşma eşek sıpası…
- Baba ne alakası var? Ağzımda lokma vardı. Ben doydum anne…
- Ne yedin ki?
- Çok güzeldi anımsamıyorum valla anne…
Hemen fason Counter yemek masasından uzaklaşıp odama geçtim. Artık oyun oynayacak havam da yoktu. Eski günleri yad etmek ve nostalji yaratmak namına Mirc’e gireyim dedim. Ama rumuz gelmedi aklıma. Ta ki mirci açana dek… Evet, bulmuştum rumuzumu; Masalperisi. Girdiğim odada yazışabileceğim insan yoktu. Ta ki o kişi yazana dek…
Masalperest: Buyurun Peri Hanım sipariş ettiğiniz masal kutunun içindedir. Bir kaç sihir de hayalimizin hediyesi. İyi düşlerde kullanmanız dileğimizle…
Masalperisi: Ama geciktiniz.
Masalperest: Çünkü masal yazılmaya başlanmamıştı.
Masalperisi: Umarım geçen masalda olduğu gibi eksik çıkmaz.
Masalperest: Defolu ve eksik masallar düşlerimiz tarafından garantilidir.
Masalperisi: Peki teşekkür ederim.
Masalperest: Pardon bu masalın yabancısıyım da çıkışı gösterebilir misiniz acaba?
Masalperisi: İlerideki gülümsememden düşlerime dönün lütfen.
Masalperest: Teşekkür ederim.
Masalperisi: Pardon. Sizi nerden tanıyorum acaba?
Masalperest: Geçen masalda bir damla gözyaşınızı âcizane bir şiirimle silmiştim.
Masalperisi: O sizdiniz demek…
Masalperest: Hâlâ da o’yum…
Masalperisi: Teşekkür edememiştim size…
Masalperest: O esnada şiirle meşguldünüz gayet doğal…
Bu sohbet çok hoşuma gitmişti. Karşımdaki kişiyi tanımam lazımdı. Ve büyük bir merakla sordum.
Masalperisi: Bu güzel cümlelerin sahibi kim acaba?
Masalperest: Herhangi biri…
Masalperisi: Herhangi biri benim böyle gülümsememe neden olamaz ama…
Masalperest: O zaman önemli biri…
Masalperisi: Lütfen, ciddiyim…
Masalperest: Peki, anlatayım o zaman…
Masalperisi: Teşekkür ederim…
Masalperest: Aslında pek çok kişiyim ben. Mesela Pan’ın flütünden sökülen “Re” sesiyim… Veya Pinokyo’nun bedenine işlenmiş kalbim. Bir keresinde Kırmızı başlıklı kızın yanağında gamze olmuştum. Hatta Uyuyan Güzel’in gördüğü düşüm ben…
Masalperisi: Tanıştığıma memnun oldum.
Masalperest: Benim kadar olamaz… Peki, siz kimsiniz?
Masalperisi: Ben Binbir gece masallarında gökyüzünün en yıldızlı olduğu anım. Veya Mecnun’un Leyla’ya söylediği bir aşk sözcüğüyüm. Hatta inanır mısınız ben Oz Büyücüsünün, büyülerinden biriyim. Bir keresinde de bir fablın içinde çocukların uykuya daldığı an olmuştum.
Masalperest: Şimdi daha da memnun oldum.
Masalperisi: Neden?
Masalperest: Memnun olmak için pek neden bulabildiğim için…
Masalperisi: Peki siz nasıl geldiniz buraya?
Masalperest: Beni yazan kişi bir süreliğine uyudu. Ben de defterinden usulca sıyrılıp geldim. Lütfen aramızda kalsın bu.
Masalperisi: Söz… Kendime bile söylemeyeceğim.
Masalperest: Eminim ondan. Peki ya siz? Siz nasıl geldiniz?
Masalperisi: Pamuk Prenses şuan baloda. Bense balkabağından arabanın içinde birkaç masalın verdiği yorgunlukla uyuya kalmışım.
Masalperest: Güzel bir rüya…
Masalperisi: Sayenizde…
Masalperest: Ben sadece arzu ettiğiniz paketi getirdim.
Siz hiç böyle bir sohbete tanık oldunuz mu bilmiyorum ama ben bu sohbete tanık olmaktan hatta dâhil olmaktan inanılmaz bir zevk almıştım. Karşımdaki kişiyi daha da merak etmeye başlamıştım. Ve yarın işe gitmem gerektiğinden de erkenden yatmalıydım…
Masalperisi: Ben birazdan çıkmak zorundayım. Ve şuan tek düşündüğüm şey bir daha sizi görüp göremeyeceğimdir.
Masalperest: Göreceğinizden şüphe etmeyin. Sabah yastığınızın altına bakın lütfen. Şimdiden tatlı rüyalar diliyorum size.
Masalperisi: Ama daha uykum yok benim.
Masalperest: Zaten uyuyorsunuz şuan.
Masalperisi: Lütfen ciddiyim ben.
Masalperest: Bana güvenin. Hadi şimdi uyuyalım.
Masalperisi: Peki…
Masalperest: Ve sabah yastığınızın altına bakın.
Masalperisi: Sabahı sabırsızlıkla bekleyeceğim. İyi geceler…
Masalperest: Size de…
Gönül isterdi ki başımı yastığa koyduğum gibi uyuduğumu söyleyeyim. Ama olmadı. Sürekli dönüp durdum. Hatta öyle çok döndüm ki bazen dünya bile hangi istikamete döneceğini şaşırdı. Bu arada mevsim normallerini bozduğum için herkesten özür diliyorum. Beni anlayışla karşılayın lütfen. Bu fazla dönmeler neticesinde en sonunda yorgun düştüm ve uyudum. Sabah uyandığımda elim yastığımın altına gitti hemen. Yastığın altında bir kelebek gibi kesilmiş ve renklendirilmiş bir kâğıt vardı. Kâğıdın üzerindeyse bir not:
“Lütfen bu kelebeği öpün ve size fısıldadıklarını dinleyin. Masalperest”
Kelebeği öptüm tabii. O an kâğıt kelebek uçmaya başladı. Heyecanlanmaya başlamıştım. Sonra yavaşça bana doğru yaklaştı ve kulağıma şunları fısıldadı:
“ Sabah uyandığında düşlerinden beni de uyandır. Aralınca gözlerin, o aralıktan beni de aydınlat. Yatağına sinen kokun uykum olsun. Teninin sıcaklığıdır rüyam… Yüzünü yıkadığında yüzünle yıka düşlerimi. Ve uyandığında bırak da uykumdaki “Sen” uyusun. O uyandığında sen dudağımda bir öpücük olacaksın. Sen uyandığındaysa yüreğimde büyük bir aşk… Uykumda kaldığım yerden seveceğim seni. Yarın sabah uyandığında ve bu rengârenk kelebek kulağına bu sözleri benim sesimle fısıldarken seni bu cümleden şiir olarak uyandıracağım…”
Bu nasıl olmuştu? Veya nasıl bu kâğıt kelebeği yastığımın altına koymuştu? İnanın hiçbirinin önemi yok. Sonra kâğıt kelebek gelip avucumun üzerinde kondu.
Evden çıkıp işe gittim. Nasıl gittiğimi bile bilmiyorum. Tam servisten ineceğim an aklıma bir soru takıldı; peki onu ne zaman göreceğim?
Tahmin edeceğiniz üzere iş yerinde aklım hep ondaydı. Sürekli onu düşünüyordum. Ama kim olduğunu bile bilmiyordum. Derken masamdaki telefonun ısrarla çaldığını duydum. Açtığımda sekreter bana gelen bir paketten bahsediyordu. “Evraklarını geciktirmiş bir firma olsa gerek” diye düşündüm. Sonra içeri kargo görevlisi girdi. Ben görevliye bakmadan;
- Umarım firma kargo masrafını kendi karşılamıştır.
- Evet, hanımefendi.
- En azından bunu akıl etmişler.
- Haklısınız.
- Masamın üstüne bırakın lütfen.
- Peki. İyi günler…
- Size de…
Pakete baktığımdaysa küçük dilimi yutacaktım. Küçük bir kutuydu çünkü. Elimi kutuya uzattığımdaysa iki tane kâğıt peri elime kondu. İkisi ayrı ayrı kulaklarıma gidip;
Mavi Peri: Hadi Koş.
Kırmızı Peri: Bu paketi getiren Masalperestti.
Ben: Ciddi misiniz?
Kırmızı Peri: Tabii ki ciddiyiz.
Mavi Peri: Gecikiyorsun hadi…
Ve o an yerimden ok gibi fırladım. Ama onu tanımıyordum. Koşarken aynı anda perilere;
Ben: Peki onu nasıl bulacağım?
Mavi Peri: Biz neden buradayız sanıyorsun?
Kırmızı Peri: Hadi daha hızlı koş.
Ben: Peki…
Mavi Peri: Bak şu asansörün önünde duran kişi…
Ben: Sahi mi?
Kırmızı Peri: Evet…
O anda periler kayboldu. Ve elimi omzuna atıp;
—Masalperest? Diye bildim sadece…
O ise gülümseyip;
— Buyurun Peri Hanım sipariş ettiğiniz masal kutunun içindedir. Bir kaç sihir de hayalimizin hediyesi. İyi aşklarda kullanmanız dileğimizle…
15 Aralık 2008
Saat: 03:20
Güngören - İstanbul






Alıntıdır.

0 yorum:

Yorum Gönder