24 Haziran 2014 Salı

İzledim - Angel Eyes - Kdrama #Dizi








Yönetmen: Moon-seok Choi 
Yapım Yılı: 2014
Ülke: Güney Kore
Tür: Melodram - Romantik - Aile - Tıp
Senaryo: Ji-ryun Yoon 




İnsan ilk aşk'ıyla ikinci kez karşılaşabilir mi ? İlk bölümler ilk aşk'ın heycanı, çok güzeldi.. Birden esas oğlanın annesi ölürse, kız kardeşinin ameliyatı için amerika'ya giderlerse. esas kızımız gözlerinden ameliyat olup tam görücek mutlu olucaklar derken, 12 yıl boyunca ayrı kalırlar.. Sonra buluştular derken sorunlar devam eder.. ( çok anlatmiyim ki izleyin :) ) 

Mutlu sonları kim sevmez ki, Angel Eyes'in son bölümünü de bugun izlemiş bulunmaktayım. Evet sonu mutlu bittiği için sevindim. Bazı bölümlerin de ağladım, bazılarında güldüm bu diziyi ben çokca sevdim (!)

izlemeyenler mutlaka izlemeli bence hele ki Kore dizilerini seviyorsanız, kaçırmayınız efendim. :)



He bir de müzikleri enfesti :)





















Angel Eyes- Kdrama

15 Mayıs 2014 Perşembe

bugun de her yer kömür karası #Soma

Bundan bir kaç hafta önce Soma deseler, haritada nerede kalırdı bilmiyoruz! şimdi ise 280'i geçmiş can'ımız gitmiş, onlarla bizde kahroluyoruz, acıyoruz, yanıyoruz, nefes alamıyoruz..


Dünden beri haberleri okudukça içimde kocaman bir kömür oturuyor, mosmor olup kalıyorum. Bakamıyorum haberlere artık. Hele o madenci yok mu? Nasıl ağlattı beni.. Yaralı çıkartılmış, sedyeye binerken söylediği söz, " çizmelerimi çıkarıyım mı? sedye kirlenmesin! " ulaan diye bağırasım var. Hangi insan yaralıyken sedyeye düşünür, hangimiz bunu yaparız soruyorum size ? Bunlar yerin kaç kat altında kömür ocaklarında çalışıyorlar, gün yüzünü belki sabah, belki de akşam bir kaç saat görebiliyorlar, hepsi ekmekleri için çabalıyorlar. Bazı insanların alamadığı insanlık derslerini bize çok da güzel veriyorlar.

Onların aileleri ne yapsın, biz bu kadar acırken onlar ne yapsın.. Bir sürü çocuk babasız,amcasız,dayısız kaldı!
içimiz kan ağlıyor...



"Abi Mahmut çıkamadı! Beni bırakın, onu alın abi. Onun karısı hamile." diyen hele :( ahh allahım sen hepimize sabır verrr











"Bir avuç kömür için bir ömür verenlere"
Allah Rahmet Eylesin, Ruhları şâd olsun!



15 Nisan 2014 Salı

İrem Candar - Göğe Bakalım #Müzik

Turgut Uyar'ın bu harika şiirini İrem Candar ne farklı seslendirmiş, bugunden beri durmadan bunu dinliyorum.
Sizde dinleyin istedim ^^


 Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut Uyar


14 Nisan 2014 Pazartesi

Masalperest



Oyunun en ateşli noktasında başladı kuşak çatışması…
— Kızım kalk artık şu bilgisayarın başından.
- Bir dakika anne… Ölüp geliyorum hemen.
- Aman ağzından yel alsın yavrum o nasıl söz öyle?
- Anne öyle alelade bir ölmek değil bu.
- Ölümün aleladesi mi olurmuş? Vur tahtaya…
- Sunta olsa olur mu anne?
- Dalga geçme anneyle… Kalk hemen bilgisayarın başından tek kızımı bilgisayar terörüne kurban veremem.
- Anne az dur Counter oynuyorum. Şu arkadaşı öldürüp geleceğim.
O an babamın sesi duyuldu
- Bu kız salaktır olay mahallinde parmak izi bırakır. Delil bırakma lan…
- Ya baba bilgisayar oyunu bu!
Annem daha da şiddetlenmişti;
— Silahla oyun olmaz yavrum. Hadi gel artık…

Bunca tartışmanın ortasında öldürmenin huzuruna nasıl erebilirdim ki? Oyunu kapatıp doğrudan babam tarafından verilen koordinatların doğrultusunda yemek masasına oturdum. Ne zaman böyle savaş, cinayet, öldürme başlıkları gündeme gelse babam hemen Kıbrıs çıkartmasından bahsederdi. Ama bunun için de tepeden inme bir yol seçerdi.
- Kızım şu tuzluğu uzatsana…
- Peki anneciğim
İşte babama gün doğdu.
- Hanım, “Tuzluk” dedin de aklıma geldi. Kıbrıs çıkartmasındayız. Gece inanılmaz bir soğuk var. Rambo’yu bağlasan durmaz hani.
- Bey, sofrada konuşmasan şunları… Çocuğun psikolojisi bozuluyor.
- Dipcik gibidir benim aslan kızımın psikolojisi. Freud zeval vermesin… Değil mi lan?
- Öğmf…
- Ne dedi bu?
- Valla ben de anlamadım.
- Bak bu pirinç pilavı yeri geldiğinde öldürücüdür. Fırlatırım gözünün çapağına yığılır kalırsın yere. Bana öyle farklı dillerde konuşma eşek sıpası…
- Baba ne alakası var? Ağzımda lokma vardı. Ben doydum anne…
- Ne yedin ki?
- Çok güzeldi anımsamıyorum valla anne…
Hemen fason Counter yemek masasından uzaklaşıp odama geçtim. Artık oyun oynayacak havam da yoktu. Eski günleri yad etmek ve nostalji yaratmak namına Mirc’e gireyim dedim. Ama rumuz gelmedi aklıma. Ta ki mirci açana dek… Evet, bulmuştum rumuzumu; Masalperisi. Girdiğim odada yazışabileceğim insan yoktu. Ta ki o kişi yazana dek…
Masalperest: Buyurun Peri Hanım sipariş ettiğiniz masal kutunun içindedir. Bir kaç sihir de hayalimizin hediyesi. İyi düşlerde kullanmanız dileğimizle…
Masalperisi: Ama geciktiniz.
Masalperest: Çünkü masal yazılmaya başlanmamıştı.
Masalperisi: Umarım geçen masalda olduğu gibi eksik çıkmaz.
Masalperest: Defolu ve eksik masallar düşlerimiz tarafından garantilidir.
Masalperisi: Peki teşekkür ederim.
Masalperest: Pardon bu masalın yabancısıyım da çıkışı gösterebilir misiniz acaba?
Masalperisi: İlerideki gülümsememden düşlerime dönün lütfen.
Masalperest: Teşekkür ederim.
Masalperisi: Pardon. Sizi nerden tanıyorum acaba?
Masalperest: Geçen masalda bir damla gözyaşınızı âcizane bir şiirimle silmiştim.
Masalperisi: O sizdiniz demek…
Masalperest: Hâlâ da o’yum…
Masalperisi: Teşekkür edememiştim size…
Masalperest: O esnada şiirle meşguldünüz gayet doğal…
Bu sohbet çok hoşuma gitmişti. Karşımdaki kişiyi tanımam lazımdı. Ve büyük bir merakla sordum.
Masalperisi: Bu güzel cümlelerin sahibi kim acaba?
Masalperest: Herhangi biri…
Masalperisi: Herhangi biri benim böyle gülümsememe neden olamaz ama…
Masalperest: O zaman önemli biri…
Masalperisi: Lütfen, ciddiyim…
Masalperest: Peki, anlatayım o zaman…
Masalperisi: Teşekkür ederim…
Masalperest: Aslında pek çok kişiyim ben. Mesela Pan’ın flütünden sökülen “Re” sesiyim… Veya Pinokyo’nun bedenine işlenmiş kalbim. Bir keresinde Kırmızı başlıklı kızın yanağında gamze olmuştum. Hatta Uyuyan Güzel’in gördüğü düşüm ben…
Masalperisi: Tanıştığıma memnun oldum.
Masalperest: Benim kadar olamaz… Peki, siz kimsiniz?
Masalperisi: Ben Binbir gece masallarında gökyüzünün en yıldızlı olduğu anım. Veya Mecnun’un Leyla’ya söylediği bir aşk sözcüğüyüm. Hatta inanır mısınız ben Oz Büyücüsünün, büyülerinden biriyim. Bir keresinde de bir fablın içinde çocukların uykuya daldığı an olmuştum.
Masalperest: Şimdi daha da memnun oldum.
Masalperisi: Neden?
Masalperest: Memnun olmak için pek neden bulabildiğim için…
Masalperisi: Peki siz nasıl geldiniz buraya?
Masalperest: Beni yazan kişi bir süreliğine uyudu. Ben de defterinden usulca sıyrılıp geldim. Lütfen aramızda kalsın bu.
Masalperisi: Söz… Kendime bile söylemeyeceğim.
Masalperest: Eminim ondan. Peki ya siz? Siz nasıl geldiniz?
Masalperisi: Pamuk Prenses şuan baloda. Bense balkabağından arabanın içinde birkaç masalın verdiği yorgunlukla uyuya kalmışım.
Masalperest: Güzel bir rüya…
Masalperisi: Sayenizde…
Masalperest: Ben sadece arzu ettiğiniz paketi getirdim.
Siz hiç böyle bir sohbete tanık oldunuz mu bilmiyorum ama ben bu sohbete tanık olmaktan hatta dâhil olmaktan inanılmaz bir zevk almıştım. Karşımdaki kişiyi daha da merak etmeye başlamıştım. Ve yarın işe gitmem gerektiğinden de erkenden yatmalıydım…
Masalperisi: Ben birazdan çıkmak zorundayım. Ve şuan tek düşündüğüm şey bir daha sizi görüp göremeyeceğimdir.
Masalperest: Göreceğinizden şüphe etmeyin. Sabah yastığınızın altına bakın lütfen. Şimdiden tatlı rüyalar diliyorum size.
Masalperisi: Ama daha uykum yok benim.
Masalperest: Zaten uyuyorsunuz şuan.
Masalperisi: Lütfen ciddiyim ben.
Masalperest: Bana güvenin. Hadi şimdi uyuyalım.
Masalperisi: Peki…
Masalperest: Ve sabah yastığınızın altına bakın.
Masalperisi: Sabahı sabırsızlıkla bekleyeceğim. İyi geceler…
Masalperest: Size de…
Gönül isterdi ki başımı yastığa koyduğum gibi uyuduğumu söyleyeyim. Ama olmadı. Sürekli dönüp durdum. Hatta öyle çok döndüm ki bazen dünya bile hangi istikamete döneceğini şaşırdı. Bu arada mevsim normallerini bozduğum için herkesten özür diliyorum. Beni anlayışla karşılayın lütfen. Bu fazla dönmeler neticesinde en sonunda yorgun düştüm ve uyudum. Sabah uyandığımda elim yastığımın altına gitti hemen. Yastığın altında bir kelebek gibi kesilmiş ve renklendirilmiş bir kâğıt vardı. Kâğıdın üzerindeyse bir not:
“Lütfen bu kelebeği öpün ve size fısıldadıklarını dinleyin. Masalperest”
Kelebeği öptüm tabii. O an kâğıt kelebek uçmaya başladı. Heyecanlanmaya başlamıştım. Sonra yavaşça bana doğru yaklaştı ve kulağıma şunları fısıldadı:
“ Sabah uyandığında düşlerinden beni de uyandır. Aralınca gözlerin, o aralıktan beni de aydınlat. Yatağına sinen kokun uykum olsun. Teninin sıcaklığıdır rüyam… Yüzünü yıkadığında yüzünle yıka düşlerimi. Ve uyandığında bırak da uykumdaki “Sen” uyusun. O uyandığında sen dudağımda bir öpücük olacaksın. Sen uyandığındaysa yüreğimde büyük bir aşk… Uykumda kaldığım yerden seveceğim seni. Yarın sabah uyandığında ve bu rengârenk kelebek kulağına bu sözleri benim sesimle fısıldarken seni bu cümleden şiir olarak uyandıracağım…”
Bu nasıl olmuştu? Veya nasıl bu kâğıt kelebeği yastığımın altına koymuştu? İnanın hiçbirinin önemi yok. Sonra kâğıt kelebek gelip avucumun üzerinde kondu.
Evden çıkıp işe gittim. Nasıl gittiğimi bile bilmiyorum. Tam servisten ineceğim an aklıma bir soru takıldı; peki onu ne zaman göreceğim?
Tahmin edeceğiniz üzere iş yerinde aklım hep ondaydı. Sürekli onu düşünüyordum. Ama kim olduğunu bile bilmiyordum. Derken masamdaki telefonun ısrarla çaldığını duydum. Açtığımda sekreter bana gelen bir paketten bahsediyordu. “Evraklarını geciktirmiş bir firma olsa gerek” diye düşündüm. Sonra içeri kargo görevlisi girdi. Ben görevliye bakmadan;
- Umarım firma kargo masrafını kendi karşılamıştır.
- Evet, hanımefendi.
- En azından bunu akıl etmişler.
- Haklısınız.
- Masamın üstüne bırakın lütfen.
- Peki. İyi günler…
- Size de…
Pakete baktığımdaysa küçük dilimi yutacaktım. Küçük bir kutuydu çünkü. Elimi kutuya uzattığımdaysa iki tane kâğıt peri elime kondu. İkisi ayrı ayrı kulaklarıma gidip;
Mavi Peri: Hadi Koş.
Kırmızı Peri: Bu paketi getiren Masalperestti.
Ben: Ciddi misiniz?
Kırmızı Peri: Tabii ki ciddiyiz.
Mavi Peri: Gecikiyorsun hadi…
Ve o an yerimden ok gibi fırladım. Ama onu tanımıyordum. Koşarken aynı anda perilere;
Ben: Peki onu nasıl bulacağım?
Mavi Peri: Biz neden buradayız sanıyorsun?
Kırmızı Peri: Hadi daha hızlı koş.
Ben: Peki…
Mavi Peri: Bak şu asansörün önünde duran kişi…
Ben: Sahi mi?
Kırmızı Peri: Evet…
O anda periler kayboldu. Ve elimi omzuna atıp;
—Masalperest? Diye bildim sadece…
O ise gülümseyip;
— Buyurun Peri Hanım sipariş ettiğiniz masal kutunun içindedir. Bir kaç sihir de hayalimizin hediyesi. İyi aşklarda kullanmanız dileğimizle…
15 Aralık 2008
Saat: 03:20
Güngören - İstanbul






Alıntıdır.

Biraz küçülsem, diyorum, biraz azalsam. - Nazan Bekiroğlu




Biraz küçülsem, diyorum, biraz azalsam.
Daha sade, daha düz, daha yoksul olsam.
Bu kadar çok giysi, bu kadar çok kitap, bu kadar çok takı. Bu kadar çok kablo, bu kadar çok müzik, şiir, resim. Bunca yüz. Bunca haber. Bunca yol. Bunca şehir. Bu kadar çok mesele. Elimi verip kolumu kurtaramadığım beyhude. Böyle olmasa.
Öğrencilerimin ismini daha kolay ezberleyebilsem örneğin. Aklımda daha kolay kalsa okuduğum cümle. Zihnim bu kadar dolu olmasa. Bir ziyaret, bir mektup, bir armağan, harikulâdeye dönüşse. Bu kadar büyümesem, bu kadar dağılmasam. Bu kadar dağılıp bu kadar parçalanmasam. Ne olur biraz küçülsem. Biraz sadeleşsem. Biraz ayıklayabilsem kendimi. Biraz azalsam. Şarkıları bu kadar çabuk eskitmesem. Romanlara bu kadar kolay dudak bükmesem. Şiirleri tüketmesem. Güzellik sıradan bir şeye dönüşmese. Daha fazla hayranlık duysam. Biraz şaşırsam. Küçülsem biraz, biraz büyük görsem. Bu kadar kalabalık arasında bulandı görüşüm. Sadeleşsem biraz, görüşümü keskinleştirebilsem.
Burnumun direği daha çabuk sızlasa. Daha çabuk ağlayabilsem. Daha çok sevinsem daha kolay üzülsem. Daha kolay avunabilsem. Bu kadar çok dolmasa hafızam. Zihnim bunca kalabalıkta berraklığını yitirmese. Bu kadar çok yüz geçmese yüzümün önünden. Hiçbirini unutmayacak denli az olsam. Bu kadar çok hayat binmese benim sırtıma. Bir benden ibaret kalsam. Bir karınca kararınca, dünyayı böyle kolay gezebilmesem. Mesafeler biraz uzasa, biraz yorsa. Ben küçülsem dünya büyük olsa.
Hayata kablolarla tutunmasam. Bu kadar çok şifrelerim olmasa. Şarkılara bu kadar kolay ulaşamasam. Her şey bir düğmeye, bir tuşa dokunmaya bakmasa. Her şey bu kadar kolay olmasa. Hayatıma giren her kolaylık fıtratımdan bir parça koparmasa. Bilgi elimin altında hazır ve nazır, emre âmade beklemese, peşinden koşsam biraz. Kütüphane kütüphane dolaşsam yeniden.
Hançeremden bu kadar çok nefes, dilimden bu kadar çok kelime çıkmasa. Bu kadar çok harf dökülmese kalemimden. Bu kadar çok tasnif yapmasam. Sıralamasam. İndeks çıkarmasam. Sonra her şeyi birbirine karıştırmasam. Daha az dosya açsam. İmzamı biraz daha özenli atsam. Harfleri daha yavaş yazsam. Mürekkebim böyle kolay kurumasa.
Her şey bu kadar çabuk olup bitmese. Başladığım kitapları bitirmek için biraz uğraşsam. Defterler böyle çabuk dolmasa. Parmağımdaki yaranın iyileşmesi zaman alsa. Hatıraları kurcalayacak, eski mektupları okuyacak, köhne defterleri karıştıracak halim vaktim olsa. Tozlu sandıkları karıştırsam, geçmişteki hesaplara bir göz atsam. Çektiğim fotoğraflara, el-insaf, ikinci kez baksam.
Vakti saati gölgelerin yönünden çıkarsam, güneşin zaviyesinden kestirsem. Baharın gelmesi sevinç, kışın gelmesi hüzün, hissedebilsem. Mevsimlerin geçişini daha rahat izleyebilsem. Kışa bahar, yaza sonbahar, geceye gündüz bu kadar çabuk eklenmese. Haftanın başlamasıyla bitmesi, okulların açılmasıyla kapanması bir olmasa. Bitmek tükenmek bilmeyen uzun yaz tatilleri canımdan bezdirse beni. İkindiyle akşam arası uzadıkça uzasa. Ufukta güneş bir mızrak boyu, asılı kalsa. Böyle çabuk batmasa. Tan, bir göz kırpımı, böyle hızlı atmasa. Akşam olmak bilmese biraz, geceler bitmese. İçimde kocaman bir boşluk kalsa. Canım sıkılsa bir daha. Zaman bu kadar azalmasa. Bu kadar âhir-zaman olmasa.
Dağıtsam ne’m var ne’m yok, zekâtını hesaplamadan. Sonra toplamasam kendimi dağıttığım onca yerden, geri almasam. Üzerine gölge düşmeyen berrak maviyle yetinsem. Huş ağacını ilk kez görmekle oynasa yer yerinden. Ömrümdeki en önemli hadise olarak kalsa bir ırmağın akışı. Gördüğümü düşünebilsem.
Duru bir görüş bahşetsen bana Yâ Rab. Her şeyin yerli yerinde durduğunu, ağır ağır döndüğünü, sakin sakin aktığını görmeme yetecek bir bakış. O bakışta, bu kadar çok olmasam. Tek yörüngede tek merkezde toplansam. Yekpâre olsam. Kesrette dağılmasam. Küçülsem. Tek noktada toplansam. Yaşam büyük, âmenna. Ama ben biraz azalsam. Sadeleşsem. Durulsam, arınsam.

Nazan Bekiroğlu

İzledim - Nuh - Büyük Tufan 2014 #Film



Geçtiğimiz pazar günü erkek arkadaşımla bu harika, fantastik, atraksiyonu bol olan film'e gittik. 3d olanını seçtim, hazır adamlar 3d li yapmışken neden normalini izleyelim ki dedim.






Yapımı: 2014 - ABD
Tür: Dram , Fantastik
Süre:130 Dak.
Yönetmen: Darren Aronofsky
Oyuncular: Russell Crowe , Jennifer Connelly , Anthony Hopkins , Emma Watson , Logan Lerman
Seslendirenler: Frank Langella
Senaryo: Darren Aronofsky
Yapımcı: Darren Aronofsky , Arnon Milchan

Konusu;

Hz.Nuh'un (Noah) hayatını ve bir gemi yapıp insanlığı ve canlıları tufandan kurtarmasını anlatıyor..




Fragman; 






izlemediyseniz gidin, izleyin derim. 
ben beğendim, bazı bölümler de sıkıldım evet sonu garipti, devamı olur mu bilinmez..










9 Nisan 2014 Çarşamba

sadece seversin.

“Gülüşünü seversin
Sesini seversin
Sohbetini seversin
Sevmek için illa yüzünü görmek şart değil
Yüreğinde duruşunu seversin.”

Serdar TUNCER