Bana getirilmişti.
Kırdım. —
Nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden;
sonra, ters bir hareket etmişim — düştü, kırıldı...
Yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
Elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık — öyle, dağılmış duruyordu...
Tek tek bir yere topladım hepsini: Yokolmamalıydı.
Gittim, uygun bir zamk aldım.
Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım:
şu parça, buna uyuyor mu; ya, bu, şuna...
Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma
niteliklerini, öğrendim.
Bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar
oluştu.
Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. Çok uğraştım.
Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı — ve, şu tümce: -
Dikkatsizlik ederek düşürup kırdığın — sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli— bir
nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle —saatlerce uğraşarak— özel olarak aldığın zamkla
yapıştırıp, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru bir şey çıkar— ama eskisinden de daha
değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur.
Başka bir şey yapamazdım.
Oruç Aruoba
0 yorum:
Yorum Gönder