20 Eylül 2013 Cuma

Aslı'nı İnkar Etmek İstiyorum Kerem - Alper Gencer


Alper Gencer, "beni de getir yanında!" diyor. Aslı'sında, Kerem'inde...

( barış cem kaya sesi ile )




aslı'nı inkar etmek istiyorum kerem! yârin kaşları keman olsa, içimdeki yayları paramparça ederim hemen. içime çanlar çakana inat, zehirlerim zangoçlarımı. durur ve limanları yakılan bir kentin, gemisiz kalmasını kutsarım kıyılarımla. dönecek bir tek yolcusu bile yoktur uğurladığım günlerin. erken gelenleri kurşunlarım, suya sererim leşlerini. bekleyenler kazansın istiyorum bütün dünya harplerini! beklemek, bir mektuba başlayıp yarım bırakmak kadar asil bir niyettir. ki bir mektuba başlamak, her şeyden sevip vazgeçmek gibi bir kifayettir!

eliiiif, miiiim ve eliiiif... ant olsun harflerine harekeler serpeceğim. döneceksin dönecekler döneceğim. gecikmeyen yerlerimi vurmalısın sevgilim. gecik ve ertelen sen de! vaktinde gömüleceksin ne etsen de! kalkacak dakik olanların da bir bir naaşı. kazanmak istemiyorum hayata karşı! karşılıksız çıksam, ümidim nasıl olsa korunmuştur cürmümden. beni, vur! benden, kurşunlar sapsın! bana, çarmıhta iki odun bir haç... bırakana kadar ıskalar çak! bana bir ergen ölüsü miktarınca iltimas yarat! ve bir cezme vuracak gövdemiz, çok şiddetli susarak.

beni anlama, beni anlar gibi yap! yorulmayan gövdeni, hamlar gibi yap! delik deşik hırkamı tamlar gibi yap! ölünüp de yenilen gamlar gibi yap! yağmuru yağabilen damlar gibi yap! arabi'nin yandığı şamlar gibi yap! Allah'a yenilen ramlar gibi yap! ya beni de al getir, ya bu guslü çöz, içime kırdığın camlar gibi yap!

eğdiği gövdelere rüzgar bırakan sendin. ne gövdeydin, ne eğendin, ne yeldin! güneşi mahmuzladım, gözlerine şeddeler vurdu sabah. öğlen oldu mu kalbime müracaat edebilirdin. ikindinin ortasında bana bakman için her şey hazırdı. ki akşama anca yetişirdi beni tamamen kabullenmen. ol'madın, okunmayan harflerimi yok saydın hep. sesin kısaldı, boğuldun mahreçlerde... aramızda erken sonlandı hep cümleler!

işte bir kurdun boğazına oturmuş ötür. birazdan gemiler kopacak beni bir tufana götür. birazdan asalar yağacak nehirlerin Musa'sına. ve döşümü firavun'un sevdiği bir kerem ovuşturur. kapıları dövmekten hiç evde yoktum. bulunmadım, çünkü muttasıl arıyordum. bir şeylere yetişemiyor olmanın uykusunu alıyordum. sevgilim, bu kahpe düzene bir saat kurmalıyım. seni çok seviyorum, nereye başvurmalıyım?

kenti yıldıran bir orman sırrı bahşet bu çölden. gerdiğim yay, oklar vurur sonsuzu. yerdiğim yar, yoklar durur o'nsuzu. seni sevmem hala öldürmediyse seni... dönerken... beni de getir yanında!




Alper Gencer

bir dilim müzik. / kırık dökük kalpler de barınamıyor a ş k ..

Onur Mete - Çıkmaz Sokak


20 Temmuz 2013 Cumartesi

#(s)öz 8

“Aslında çok uzun bir yolculuktur bu,
elimi tutsan kısalır.”
 Alper Gencer

#(s)öz 7

Bilirsin sigarayı da kalem tuttuğum gibi tutarım. Ondan tüter sevda sözleri.
Cemal Süreya

#(s)öz 6



parayla saadet olmaz,
şiirler olur.

açlık.






“Siz rahatına düşkün olarak yaşayan insanlar, birer hırsız olduğunuzun farkına varın. Çünkü sizin rahatınız, rahatı kaçan diğer insanlardan çalındı. Tokluğunuzu, sofradan daha doymadan kalkmaya sabitleseydiniz, açlık kendine böylesi bir çoğunluk oluşturamazdı. Şatolarınızın boş odaları, Afrikalı ölümler doğuruyor.Yüzme havuzlarınızı doldurduğunuz suyu, içmek için bulamayan var. Kaçımız doymadan sofradan kalkabiliyor? Pek azımız.”
Alper Gencer

#(s)öz 5

”Sevgilim bu kahpe düzene bir saat kurmalıyım.
Seni çok seviyorum nereye başvurmalıyım?
Alper Gencer.

gidersem, dönmem çünkü..

demekistedigiim:

“Ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum. Gidersem dönmem çünkü biliyorum..”
Cemal Süreya



“Ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum. 
Gidersem dönmem çünkü biliyorum..”


Cemal Süreya

#(s)öz 4

mordarlife:

bana öyle bir kitap verki kaybettiklerimizi bulayım.

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz




O zamanlar dünya gerçekten de bir öküzün boynuzlarında durmaktaymış ve Karanfil Kız’ın bu aşırı gelişmiş iribaşa söyleyecek bir çift sözü varmış.
Ama dur bak, en iyisi baştan başlayayım. Şimdi bu Karanfil Kız babasını fazla görememekten şikayetçiymiş. Çünkü adamcağız haftanın her günü, hatta bazen hafta sonları bile geç saatlere kadar çalışır, eve yorgun argın dönermiş. Bir akşam adam gelip de kızına, " Haydi seninle sinemaya gidelim. Baba kız, sadece ikimiz," deyince sevinçten havalara uçmuş Karanfil Kız.
Ne ki, işte adam eve geç vakit gelebiliyor ya, ancak gece matinesine gidebilmişler. Sinema salonu da pek karanlıkmış, daha film başlamadan bir uyku basmış Karanfil Kız’ı. Usulca babasının kucağına tırmanmış, kafasını da boynuna gömmüş. Oh pek sıcak, pek rahatmış babasının kucağı da, bu şekilde filmi nasıl seyredecek? “Mesele değil" demiş babası. “Arka tarafta yüksekte bir ışık var, görüyor musun? İşte o ışık, makinistin odasındaki projeksiyon makinesinden geliyor. Perdeye vuran görüntü ilk önce o odanın camına yansır. Ha biraz küçüktür ama istersen, keyfini bozmadan filmi oradan da takip edebilirsin." Karanfil Kız gözlerini dikkatle o ışığa dikmiş, bir süre sonra bir bakmış, aa hakikaten de o küçücük camda rengarenk, sihirli görüntüler uçuşuyor. Ancak hala küçük bir sorun varmış. Film yabancı bir dildeymiş. Karanfil Kız bütün çocuklar gibi kedilerin, köpeklerin, aslanların, kaplanların, fillerin, öküzlerin ve hatta çiçek ve ağaçların dilini konuşabiliyor ancak filmde konuşulan bu dili bilmiyormuş. " O da mesele değil" demiş o gün her zamankinden pratik zekalı görünen babası. “Sen filmi izle, konuşulanları ben sana çeviririm." Sonra kızına iyice sarılmış ve başlamış anlatmaya: “Bütün çocuklar büyür; biri hariç…"

Olmayan ülke’de yaşayan ve büyümeyi reddeden bir haytayı konu alıyormuş film. Bu çocuk bir gün kaybettiği gölgesinin peşinde koşarken yaşıtı bir kızla tanışmış, sonrasında da birlikte maceradan maceraya koşmaya başlamışlar. Korsanlar, denizkızları, kızılderililer, bir peri ve kocaman bir timsah… On numara bir hikayeymiş yani. Ama işte neticede Karanfil Kız dediğin el kadar çocuk; vakit geçtikçe göz kapakları ağırlaşmaya başlamış. Bir noktada artık dayanamamış ve kendini, dağılan görüntülerin arasında beliren ve giderek büyüyen sarı ışığın kollarına bırakmış.

Karanfil Kız huzur dolu uykusundan uyandığında başucunda annesini, kardeşini, dayısını, teyzesini, amcasını, halasını, anneannesini, babaannesini, haminnesini, süt annesini ve sivri zekalı kuzenini görmüş. Babası hariç herkesi… “Babam nerede?" diye sorduğunda, ona adamın ortadan kaybolduğunu söylemişler. Olacak iş mi, koskoca adam buharlaşıp uçmuş mu yani? Ne ki hiç kimsenin adamın akıbetinden haberi yok gibiymiş. Çok üzülmüş, ağlamış küçük kız. Babasının niye öyle birdenbire ortadan kaybolup gittiğini anlayamıyormuş. Ama ümidini de kaybetmemiş. Her an, bir yerlerden çıkacak, kendisini kucaklayıverecek diye bekliyormuş. Kendince küçük oyunlar bile geliştirmiş bu konuda. Mesela istop mu oynanıyor, topu vargücüyle havaya fırlatırken, “baba" diye bağırıyor, yere indiğinde bir mucize eseri topu babasının ellerinde göreceğini kuruyormuş. Ya da saklambaç oynarken, herkesi tek tek bulup sobeledikten sonra bıkıp usanmadan en olmadık kıyıları, köşeleri aramaya devam ediyor, arkadaşları bu durumdan sıkılıp eve dönünce de, “Ortaya çık babaaa, kurtsun!" diye bağırıyormuş. Ama babasından ne bir ses geliyormuş, ne bir nefes.

Söylemiş miydim, bu Karanfil Kız’ın sivri zekalı bir kuzeni varmış. Bu oğlan kızın durumuna çok üzülmekteymiş çünkü içten içe ona aşıkmış. Bir gün dayanamayıp Karanfil Kız’a, “Ben" demiş, “Babana ne olduğunu biliyorum." gözleri büyümüş Karanfil Kız’ın. Yapışmış yakasına kuzeninin, “Söyle," demiş, “Nerede babam?" “Babanı öküz yuttu." diye cevap vermiş oğlan. Karanfil Kız şüpheyle bakmış ona. “Hangi öküz?" “Hangisi olacak? Tabii ki boynuzlarında dünyayı taşıyan," demiş sivri zekalı kuzen. “Ayrıca onu nasıl bulabileceğini de biliyorum." diye eklemiş sonra da. Böylece kızı elinden tutup bir ormana götürmüş. Kocaman ağaçlar ve yabani otlarla çevrili patikalarda yürümüş yürümüşler ve nihayet küçük bir derenin başına varmışlar. “Otur şuraya," demiş oğlan. "Öküz burada mı?" diye sormuş Karanfil Kız çimenlerin üstüne çökerek. Oğlan yerden bir şey kopartıp yanına gelmiş, elindekini kıza uzatmış. “Burada." “Bu bir mantar," demiş Karanfil Kız. "Öküz değil." "Öküz mantarın içinde," diye cevaplamış oğlan. “Bu hayatımda duyduğum en saçma şey," demiş kız küçümseyici bir tavırla. “Ne yani," diye çıkışmış kuzen, " Öküzün dünyayı taşıdığına inanıyorsun da bir mantarın içinde olduğuna mı inanmıyorsun? Amma da aptalmışsın!" Oğlanlar sevdikleri kızlara böyle söylerler ki gerçek duyguları anlaşılmasın. Her neyse, onun bu sözleri Karanfil Kız’ı ne kadar etkilemiş bilinmez; ama başka çaresi olmadığından mantarı dişlemiş ve başlamış beklemeye.

Ağaç dallarının rüzgarda sağa sola sallanışına, kuşların uçuşuna, derenin akışına bakmış uzun uzun. Derken ağaçlardan birinin haddinden fazla düz olduğunu, bir kuşun havada tuhaf bir kavis çizdiğini ve derenin az öncekinin tersi yönünde aktığını fark etmiş. Ayağa kalkıp suyun akış yönünde, derenin kenarında ilerlemeye başlamış. Bir ara arkasını dönünce, kuzeninin gülümseyerek kendine el salladığını görmüş, o da aynı şekilde karşılık verip yoluna devam etmiş. Dere bir noktada, küçük bir şelaleye dönüşüp tepe aşağı dökülmekteymiş. Karanfil Kız büyük bir dikkatle suyun büküldüğü noktaya yaklaşmış ve derin bir nefes alıp kafasını aşağı uzatmış. 

Öküzü işte o anda görmüş. koca boynuzlarının üzerine yerleştirdiği yerküreyle arasında sadece birkaç metrelik mesafe varmış. Dilini çıkartmış, güç bela boynuzlarından sızan şelale suyunu içmeye çalışmaktaymış. " Hey sen, bana bak çabuk!" diye bağırmış Karanfil Kız. Sevimsiz bir homurtuyla karşılık vermiş ona öküz. " Sen de kimsin? Bu ne yaygara!" “Demek dünyayı tutan öküz sensin" demiş kız. " Teknik olarak o da beni tutuyor tabii," diye cevaplamış öküz. "Çok enteresan." demiş küçük kız. “Ama niyetim felsefe tartışmak değil. Buraya babama ne olduğunu öğrenmeye geldim." Öküz kıçına konan sinekleri kovmak için kuyruğunu sallamakla yetinmiş. “Duydun mu beni sen!" diye çıkışmış kız. “Duydum da, " demiş öküz. "Şu dünyayı birkaç dakikalığına tutarsan ben de şu şelalenin suyundan kana kana içebilirim." “Nasıl olacak o iş?" diye sormuş Karanfil kız. “Koca dünyayı ben nasıl taşıyacağım?" Öküz bu soruyu bekliyor gibiymiş zaten. " Amuda kalkmayı biliyorsun, değil mi?" "Çocuk oyuncağı," diyerek ellerinin üstünde havaya dikilmiş Karanfil Kız. " Ama akıllım, ‘teknik olarak’ ben dünyayı değil dünya beni taşıyor şu anda. Çünkü yerçekimi kanunu diye bir şey var…" “Sen orasını merak etme," demiş öküz saklayamadığı bir heyecanla. “Sana biraz alışsın hele. Şimdi anlat bakalım hikayeni."

Böylece Karanfil Kız amuda kalkmış bir halde, babasıyla sinemaya gittiği gece olanları anlatmış öküze. Hikayesini bitirdikten sonra, “Eee," demiş. "Şimdi söyle bakalım, ne oldu babama?" derin bir soluk almış öküz. "Şu kıçıma konan sinekleri görüyor musun?" " Ne alakası var şimdi ya!" demiş sinirle Karanfil Kız. “O sinekler beni çok kaşındırır," diye devam etmiş öküz. “Bazen kuyruğumu sallamak yetmez, ellerim de yok ki şöyle hatır hatır kaşınayım, ister istemez olduğum yerde kıpraşırım. Böyle durumlarda dünyada sarsıntılar meydana gelir…" “Lütfen bir an önce ne söyleyeceksen söyler misin?" diye araya girmiş Karanfil Kız. “Böyle durmak giderek zorlaşıyor. Hem sen su içmeyecek miydin?" “Dünyayı hemen bırakmak istemiyorum," demiş öküz “Sana biraz alışsın hele." Karanfil Kız kaşlarını çatmış." “Aklından şüphem var öküz; ama bitir bakalım hikayeni." “Evet," demiş öküz. “Dediğim gibi ben kıpırdayınca yeryüzünde bazı değişiklikler olur. Toprak çatlar, kayalar devrilir ve bazen de insanların yaptığı binalar çöker." “Deprem dediğimiz olay; biliyorum," diye araya girmiş Karanfil Kız sabırsızca. Başıyla onaylamış öküz. “Bu çöken binaların altında kalanlar için durum hiç de iyi olmaz. Ölenler ölür, yaralananlar bazen günlerce yardım gelmesini beklerler. Böyle durumlarda büyükler, çocukları korkudan dehşete düşmesin diye ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Göçük altında kalmış bir baba örneğin, kızından bulundukları karanlık salonun bir sinema olduğunu hayal etmesini ister. Onlarca metre uzaklıktaki ufacık bir çatlaktan sızan ışığın aslında bir projeksiyon makinesinden geldiğini, şimdi dikkatle o ışığa bakıp, anlatacağı hikayeyi bir film gibi gözünün önünde canlandırmasını söyler. Küçük kız arada düşleriyle karışan bu filmi izlerken dışarıdakiler yavaş yavaş da olsa onlara yaklaşmaktadır; böylece çatlaktan sızan o ışık giderek genişler ve parlaklaşır. Nihayet biri uzanıp kızı, babasının kaskatı kollarından çekip alır. Hafıza acı anıları siler, geriye hiç büyümeyen bir çocuğun hikayesi kalır." 

Karanfil Kız ve öküz bir süre hiç konuşmadan durmuşlar. Nihayet öküz, “Hazır mısın?" diye sormuş. Kız evet anlamında başını sallayınca çevik bir hareketle kendini şelalenin buz gibi sularının altına atmış. Susuzluğunu giderdikten sonra yeniden kıza dönmüş. “Pekala," demiş. “Sanırım ikimiz de istediğimizi aldık. Dilersen dünyayı tekrar boynuzlarımın üstüne bırakabilirsin." Karanfil Kız yanaklarından yaşlar süzülürken gülümsemiş. “Sen gerçekten çok kurnaz bir hayvansın," demiş. “Biliyorsun ki, artık bunu yapamam." 

İşte o günden beri öküz çayırlarda hoplar zıplar ve inekleri kovalarken dünya da küçük bir kızın omuzları üzerinde dönermiş…

Alper Canıgüz - Cehennem Çiçeği

mutsuz bir adamım.




Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyordum. Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. Sadece hatırlıyorum.

Kainat türlü biçimlerde kandırmaya çalışıyor beni. Bulutlar ilerliyor, bir ayyaş nara atıyor, bir araba acı acı klakson çalıyor, daldan bir yaprak düşüyor… Orada öyle sabit dururken, her şey beni kimsenin umurunda olmadığıma, unutmayışımın bir anlam taşımadığına inandırmak için yarışa giriyor.

Gidip yatağıma giriyor, başucumda duran Küçük Prens biblosuna bakıyorum. Senden bana kalan her şey gibi kırık, ama asla atamayacağımı biliyorum.”

— Alper Canıgüz / Gizli Ajans

5 Temmuz 2013 Cuma

bir deniz kıyısında.






Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda
Oturup ağlayacağım
Bir deniz kıyısında.


- Ataol Behramoğlu

mavi.



Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende.

Edip Cansever


Uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut
burada içimize yağacaktır, inandım,mavi
bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdın!

Haydar Ergülen

Açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor mavi.

Cemal Süreya

Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.

Orhan Veli Kanık

Eskiye yeniden başlasam olmaz,
Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,
Maviye boyadım, baktım mor çıktı.

Özdemir Asaf
Bir maviyi durup dururken
birine benzetiyorum

Turgut Uyar

Mavi gözlerin kelepçesi yüreğimin
kirpiklerin demir parmaklıkları andırıyor
İşte! yine tutsağınım al götür beni istediğin yere
nasıl olsa ikimizde aynı hücrenin maviliğindeyiz.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Bu ne bu
Bu noksan gökyüzü ne
Bu mavi ne menem mavi
Neyin nesi bu bulut

Metin Eloğlu

Ben seni
Çok sevdiğimi anlarım
Gökyüzü mavi iken.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bir mavi gecede başlamıştı sevdamız
Ve maviye çalmıştı bütün umutlarım o gece

Ahmet Selçuk İlhan

Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı

Ataol Behramoğlu

Midemde ve beynimde
Mavi mavi tüten sigara
Giderek mora çalıyor
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut

Ahmet Erhan

Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.

Birhan Keskin

Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

Ülkü Tamer

O mavi gözlerini bir daha son defacık
Dünya gözüyle görmek hüner diye bekledim..

Cemal Safi


Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde

Gülten Akın

Gözlerimden çıkıyorsun
Sokağa
Mavi mavi.

Melih Cevdet Anday


gözlerine bakıp sanki mavi diyeceğim
sanki çocuk diyeceğim
aydınlanacaklar

Attila İlhan


mavi efendim benim,
kadırganızı karaya çektim
bundan böyle kendiniz biliniz beni.

Murathan Mungan

Maviye maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine
Rüzgarda asi
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim düş benim
Ellere nesi
Hadi gel
Ay karanlık

Ahmed Arif

minnak kuş


#(s)öz 3

“Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam. Boş geçirdiğim, bağırmadığım, sustuğum günlere.”

 Sait Faik Abasıyanık.

#(s)öz 2

İnsan olan yerlerim çok ağrıyor.

Birhan Keskin

keşke beni böyle güzel sevmesen..



"Kulağını kalbime koyup dinlesen rahatsız olursun. Ben kaldıramıyorum artık." dedi ve hiç gitmediği o kentin sokaklarını dolduracak kadar ağladı adam. Bir zamanlar “Senin sevgin bulut gibi; ağırlıksız." dediği şeyi taşıyamıyordu artık. Kadın ise o gece kendi bile şaşıracak kadar soğukkanlı idi. Birkaç saniyelik bir duraksamadan sonra; “Sen erkeksin, güçlü ol. Ağlama." diyebildi yalnızca. Halbuki güçsüz olan, zavallı olan kendisiydi. O adam ağlayabildiği için güzeldi, bunları hissedebilecek kadar koca yürekli olduğu için iyiydi. Kadın ise kendine verdiği sözleri tutmakla meşguldü. Ağlamayacaktı artık, kimseye aczini göstermeyecekti. Sonra ağlamayı bile elinden aldıkları için o adamlara küfretti. İşlerin bu kadar karışık olmasına küfretti. Kendine küfretti. İçinden. İnsanın hiçbir şey istemeye takati olmaz ya bazen, tam öyleydi. Dedim ya, soğukkanlı idi o gece kadın. Yaşananlara değil de o adamın üzülmesine üzülmüştü. Sesinin o tonunu duymak istemiyordu. O hiç üzülmesindi. Telefonu kapatırken; "Keşke beni böyle güzel sevmesen." diye geçirdi kadın içinden.

#(s)öz 1

Evet, kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk.


Turgut Uyar

#(s)öz

Herkes mahcuptur kalbine karşı.

— İbrahim Tenekeci

25 Haziran 2013 Salı

bu a ş k bitmez(!)








insan genede ister birini filmlerdeki gibi sevmeyi ama hep filmlerde olur. 
- canım nerden biliyorsun belkide vardır. 
Senin köyde sevgilin varmıydı ? 
- Yok, Hee vardı bir Fatma onuda kaçırdılar. Senin? 
Yok. 
- Yaşar keş ? 
Onu sevmedim ki, çünkü biliyorum oda beni sevmedi. 
- Yoo seviyordur. 
İnsan sevdigini anlamaz mı ? 
- Anlar mı ? 
Anlar. 
- Yapma yaa 
Bir kadın anlar. 
- Çok mu anlar ? 
Çok anlar.



Bu aşk bitmez, bu aşk bitmez. 
Ömür biter bu aşk bitmez. 
Sevgiyle bakan bu gözler yalan söylemez!


pardon tuzu uzatır mısınız? - evet, buyrun suratınız..



teki olmayan çorapları giymeyi severim
çünkü onlar aynı insanlar gibidirler
çiftlerini bulmaya adarlar kendilerini
en çok öyle güzeldirler sanki
ama uçları ya da topukları yıprandı diye eşlerini beğenmezler
sonra yeni çiftler arar bedenleri
severim onları
ayaklarım onları yadırgamaz..
ama başkalarına hep komik gelir 
birbirine benzemeyen iki çorabın ayaklarımda birbirine sarılması..

---
mutluluk kimin sözlüğünde inşa edilmiş bir titaniktir!?
neden buz dağı gibi durur aklımızda bir şuursuz boşluk!?
neden tatmin olamaz insan
bu kadar fazla dibine sarmış ayrılıktan sonra
bu kadar asidi kaçmış bakışların ardında?!
---

- pardon, tuzu uzatır mısınız? 
- evet, buyrun suratınız...

Emre Gürcan










onarım



Bana getirilmişti.
Kırdım. —
Nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; 
sonra, ters bir hareket etmişim — düştü, kırıldı... 
Yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
Elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık — öyle, dağılmış duruyordu... 
Tek tek bir yere topladım hepsini: Yokolmamalıydı.
Gittim, uygun bir zamk aldım.
Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım: 
şu parça, buna uyuyor mu; ya, bu, şuna... 
Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma 
niteliklerini, öğrendim.
Bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar 
oluştu. 
Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. Çok uğraştım.
Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı — ve, şu tümce: -



Dikkatsizlik ederek düşürup kırdığın — sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli— bir 
nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle —saatlerce uğraşarak— özel olarak aldığın zamkla 
yapıştırıp, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru bir şey çıkar— ama eskisinden de daha 
değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur. 



Başka bir şey yapamazdım.




Oruç Aruoba

Deliler Kanatlarından Vurulur Amelié



Çatlamış dudaklarına dokunarak başlıyorum yine her duaya 
ne zaman aralarından sızıp düş dolu bir geceye düşmek istediysem de 
ya adabı bozluluyordu kızıl gecenin 
ya da meleğin göğsündeki iri tümör 
göç yollarını gösteriyordu tanrıya. 

Ki biz daha Babil'in asma bahçelerine dalıp ham düşler tarifsiz aşklar toplayacaktık. 
Kim kovdu açlığına konan serçeyi? 
Şimdi 'iyi çocuktu' denerek anılmaya devam ediyor 
Babilin aklındaki son yeniçeri. 
Meleğin göğsündeki kutsal tümör 
terkedilmiş şatomun penceresinden sonsuza sarkan Rapunzel'in huzuru için uygun görüyor
kudretiyle yakan beyaz atlı bir mermeri. 

Ben dün gece o yük vagonuna tüm sırlarımı icra edip 
kendinden başka hiçbir çocuğu güldüremeyen palyaçonun gamzelerinde 
hâlâ canlı bir yanlarını aradım. 
Hâlâ gülebiliyorduk ne güzel! 
Ben dün gece o yük vagonunda 
son sevgilime mektuplar yazdım; 

'Bindiğin minibüste otomatik kapı çalışırken sakın basamakta durup beni düşünmeye kalkma. O kapı kutsal bir cin giyinip seni çarpmadan önce; birikmiş ev kiraları ve bir kaç birikmiş faturayı son meleğe kilitlemiş olmanın sevinciyle çoktan pılımı pırtımı toplayıp düşüncenden çok daha fiyakalı bir dişi düşünceye taşınmış olacağım.' 

Meleğin göğsünde kutsal tümör 
ve ona saplı bir yeniçeri süngüsü. 
Şimdi beni iyi dinleyin abiler ablalar; 
devrik bir cümlenin içinde aranan çatısız filler gibi koyu bir aaaata gebe bu özne olma güdüsü. 
Bu ünlem 
Bu bahar. 

En yakın hastanenin çok uzağında doğurmasaydı eğer beni annem inanın 
kendi yarıklarıma özlemden tampon yapmasını öğrenir 
sırlarımı bilet niyetine anlatmazdım o vagona. 
Benim ceseti güzel sevgilim 
ben aslında mezarının başında okuyabileceğim yeni bir dua öğretsinler diye yattım o kadınlarla. 
Şimdi toprağına sığınıp hepsinden özür dilerim. 


Meleğin göğsünden Allah'a yükselen kutsal tümör 
ahbab kılacak yine bu gece koca şehri sancılarla. 
... 


'Unut O'nu evlat' diye yazdı reçeteme doktor: 
Sabah öğlen akşam; aşk karınla. 



NECMETTIN TOPCU

kul'a-köle.




"arzuladıkça kulunum
arzulandıkça kölen"

Bedri Rahmi Eyüboğlu

uçurum - Ahmet Telli

18 Haziran 2013 Salı

o da beni sevsin.


Sen varken ona mı yalvaracağım, o da beni sevsin 
Rabbim, bunu anca sen yaparsın, 
Amin.

Ah Muhsin Ünlü.

durup durup dinliyorsam demek ki.



Bana bu şarkıyı ithaf eden adam, sen ne güzel bişeysin öyle! Bir şiir'de boğulacağımı sanırdım yanılmışım.
Seninle tanıştım, çünkü.
...

Yok mu dünyada sevip de söylemeyen..



Ne bölümdü ama, kırdı yıktı geçti!

15 Haziran 2013 Cumartesi

Aysel - Attila İlhan


Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.


Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim


Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.


Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.

Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum…

Attila İlhan

30 Mayıs 2013 Perşembe

Aşkın Ömrü Üç Yıldır #Film




Altı önemle çizilen replikler:

- Aşk sis gibidir ve gerçeğin ortaya çıkmasıyla yok olur. (Charles Bukowski)

- Mutluluk diye bir şey yok, aşk imkansız, hiçbir şeyin önemi yok!

- Aşk, zamana karşı kaybedilmiş bir savaştır.

- Evlilik gelinlik mağazaları için tasarlanmış bir pazarlama operasyonu :)

- Aşk, problemi olmayan insanların problemidir.

- 21.yy da aşk cevaplanmamış bir telefon mesajıdır.

- Telefon mesajları işkencenin en saf halidir.1 gün cevap gelmezse bunun stratejik olduğunu düşünürsünüz. 2 gün gelmezse üzülürsünüz.3 gün gelmezse aşık olursunuz.

-Yapman gereken şey; onu asla aramamak.

mümkünse gebersin -.-